facebook

29 Kasım 2011 Salı

Biyografi


Recep Genel, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Beshkızakhable (Hilmiye) köyünde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi, iletişim Fakültesi mezunu. Recep Genel 1993 yılında Gençliğin Sesi'nin Yayın Yönetmeni olarak gazeteciliğe başladı. İmzalı, imzasız çok sayıda makalesi yayımlandı. Çeşitli yayın organlarında yayın yönetmeni, yazıişleri müdürü, editör olarak görev aldı. Recep Genel'in ilk romanı olan “Bilmiyorumkadın” (Scala Yayınları) 2008'de yayımlandı. Okurların ve edebiyat çevrelerinin beğenisini kazanan “Bilmiyorumkadın” 90'lı yıllarda Türkiye’de yaşanan politik karmaşanın, çatışmaların orta yerinde, kendi açmazlarını, geçmişten gelen acılarını bir girdap gibi yanında taşıyan insanların hayata tutunma mücadelesini Behiye ve Talat'ın 'olmaz', 'onmaz' aşklarını olayların merkezine koyarak anlatıyordu. Recep Genel, “Tanrının Çorbasını İçmiştik” (2009, ithaki Yayınları) adlı ikinci eserinde ise 1930 yıllarda Kayseri’de başlayıp İstanbul’a uzanan bir öykü ekseninde cumhuriyetin ilk yıllarında “Türkçe Konuş Vatandaş” kampanyaları ile de desteklenerek sürdürülen asimilasyon politikalarını eleştiriyor. Roman aynı zamanda Çerkes, Kürt, Ermeni ve Rumların gözünden genç cumhuriyeti de sorguluyor.

BİLMİYORUMKADIN
Scala Yayınları,
Temmuz 2008, 196 sayfa
Recep Genel, Bilmiyorumkadın’da toplumun çok farklı kesimlerinden insanları ortak acılar etrafında bir araya getirerek, toplumsal çatışmaların yarattığı sorunların ne kadar derin izler bırakabileceğini göstermek isterken, her insanın hayatının bir parçası olan aşkın da bu yaralardan nasibini alacağını da gösteriyor. Romanın ana kahramanlarının geçmişte aidiyet ilişkisi kurdukları şeylerden bir şekilde ayrı düşmüş ve geleceğe de dair umutlarını yitirmiş olmaları dikkat çekiyor. Kısacası, onların aşktan başka tutunabilecekleri bir şeyleri yok. Ancak, aşk tüm acıları unutturabilecek, her şeye iyi gelecek bir tılsım değildir. Recep Genel’in ilk romanı olan Bilmiyorumkadın aynı zamanda güçlü bir aşk hikâyesi… Üstelik sadece kitabın ana karakteri olan Behiye ve Talat’ın aşk hikâyesi de değil. Bilmiyorumkadın’da Ramazan ile Banu’nun birbirine tutunarak ayakta kalma çabaları ve birlikte yaşayabilmek için ülkeyi terk etme maceraları, Yasemin’in Cevdet’le yaşadığı ilişkinin yarattığı acılardan kurtulmak için kendini Erzurum’a sürgün etmesi romanda en az Behiye ve Talat’ın ilişkisi kadar ilgi ile okunuyor. Kitaptaki karakterlerin ortak yanı ise ait oldukları hayatlarından kopmuş, köklerinden koparılmış olmaları… 



TANRININ ÇORBASINI İÇMİŞTİK
İthaki Yayınevi,
Aralık 2009, 226
Tanrının Çorbasını İçmiştik, 1930’lu yıllarda Uzunyayla’da başlayıp İstanbul’a uzanan bir öykü ekseninde farklı etnik gruplardaki Türkiyelilerin gözünden cumhuriyetin ilk yıllarını resmederken, onların acılarla dolu var olma serüvenlerine de tanıklık ediyor. Recep Genel, romanı “Henüz her şeyin başıydı. Unutmak için de anlatmak için de erkendi... Çerkesler, bir taraftan sürgünde yaşamanın acıları ile boğuşurken, diğer yandan yeni yurtlarının bir parçası olarak kabul edilmek için çaba harcıyordu. Zaman içinde yitirdikleri benliklerinin yerine koyabilecek bir şeye hiçbir zaman sahip olamayacaklarını idrak edeceklerdi… Bu ülkenin bütün göçmenleri, bu ülkeden kopan tüm mülteciler gibi…” sözleriyle özetliyor. Çerkeslerin yaşadığı kimlik çatışmalarına da geniş yer veren romanda şu sözler dikkat çekiyor: “İstanbul’dan ayrıldığı andan başlayarak, sadece Hattu Aslen’di. Ve Hattu Aslen, İstanbul nedir bilmezdi. İstanbul’u sadece Aslan Güzelyurt görmüştü. Bir bedende iki ruh taşıyordu. Aslan Güzelyurt ne zaman İstanbul’dan ayrılmak istese, acıya boğulur, öksüzleşir, ne zamanki onu taşıyan araç Pazarören’den çıkıp, Pınarbaşı’na doğru yol alsa, Hattu Aslen’in içini özlem basar, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi olur ve kapılarının önüne ulaşıncaya kadar, yerlerini ezbere bildiği her değirmenin, her iğdenin, her söğüdün izini sürerdi... Yine Uzunyayla’daydı. Ve her ne kadar kendisini buraya ait hissetmese de, burada Hattu Aslen olmak, o kabul etsin ya da etmesin Aslan Güzelyurt olmaktan daha iyiydi.”